Edebiyat, Din ve Tarih İlişkisi


Edebiyat ve Tarih İlişkisi
Edebiyat ve tarih her zaman doğrudan ilişkili olmuştur. Hatta uzun bir zaman öncesinde bu iki dal, birbiri içerisinde kendine yer buluyordu. Bunun sebebi tam olarak şudur: Tarih bir yaşanmışlık ürünüdür. Bu yaşanmışlıklar içerisinde başlıca yerlerden biri de edebiyattır. Çünkü edebî eserler bize geçmiş hakkında oldukça detaylı bilgiler sunmaktadır.

Örneğin Evliya Çelebi'nin Seyahatname'sini ele alabiliriz. Seyahatname'de Evliya Çelebi'nin 17. yüzyılda gezip gördüğü yerler anlatılmaktadır. Eser içerisinde yer alan kısımlardan biri de Ankara ve Konya arasının sık ormanlarla kaplı olduğudur. Bu bilgiyi doğrulayan bir savaş da aslında Timur ve Bayezid arasındaki savaştır. Timur, fillerini ormanların içerisine saklamış ve savaşı beklemiştir. Yine Evliya Çelebi, Diyarbakır kentini gezmiş ve o dönemde yer alan birçok yapının tam detayı hakkında bizlere bilgiler aktarmıştır. Misalen zamanında bu bölgede Hamravat suyunu kente taşıyan kemerler olduğu hakkında bilgi verilir. Ancak günümüzde bu yapının yerinde yeller esmektedir. Bunlardan yola çıkarak geçmişi tam anlamıyla günümüzle kıyaslayabileceğimiz bir ortam yaratır edebiyat. 

Bu tarihî dönemler içerisinde Ömer Seyfettin, Halide Edip Adıvar aynı dönem içerisinde yer alır. Bunun sebebi de tam olarak toplumun yaşantısıdır. Savaş ortamından etkilenen yazarlar, eserlerinde o ortamın bire bir yansıtmayı arzulamaktadır. Bizler, bu eserler sayesinde geçmişte olup bitenler hakkında oldukça detaylı bilgiler öğrenebilmekteyiz.

Kısaca edebiyat ve tarih her zaman iç içe geçmiş bir yapıya sahiptir. İkisi de birbirini tamamlayan bir yapboz gibidir.

Edebiyat ve Din İlişkisi
Din, aynı tarih gibi insanla doğrudan ilişkili bir kavramdır. Çünkü insanoğlu var olduğundan beri tarih, din ve edebiyat daimi bir varlık göstermiştir. Din, yüzyıllar boyu insanı etkisi altında tutmuş bir içeriğe sahiptir. Bu ister Budizm ister İslamiyet isterse Hristiyanlık olsun, insanlar daima bir şeylere inanma ihtiyacı gütmüş, kendinden daha güçlü bir varlığa inanma ihtiyacı hissetmiştir. İşte her şeye olduğu gibi bu inançlara yönelik çalışmalar da edebiyata yön vermiştir.

Türk edebiyatının eski metinlerinden Uygur metinleri bunlara örnek olarak ele alınabilir ya da Göktürk Abideleri üzerinde geçen Kök Tengri inancı buna işarettir. Din, daima insanoğlunun zihninde vardır ve olmaya devam edecektir. Bu inançlara yönelik saygıyı, sevgiyi belirtmek de yine yazar ve şairler için vazgeçilmez bir olgudur. Nitekim Fuzulî'nin yazdığı Su Kasidesi ya da edebiyatımızın dört temel eserinden üçü olan Kutadgu Bilig, Atabet'ül Hakayık, Divan-ı Hikmet bu inancın şair yüreğinden geçmiş yansımalarıdır. 

Dinî inancın edebiyatımızda dönemleri oluşturmaya yönelik de etkisi oldukça büyüktür. Bunu en basit bir yolla İslamiyet Öncesi ve Sonrası Türk Edebiyatı ile anlayabiliriz. Bu dönemlerin oluşmasında elbette tanışılan dinin etkisi vardır. Bu etki sadece eserlerle sınırlı değil, aynı zamanda "dil" ile de bağlantılıdır. Nitekim Dede Korkut Hikâyeleri'nde geçen olaylar İslamiyet ile tanışmanın sonucu olarak ele alınabilir. Henüz Kök Tengri inancı devam etmekle birlikte dile Allah, bismillah, Azrail gibi çeşitli kelimeler girmiş ve bu etki zamanla artmaya devam etmiştir. Dilimizdeki etkinin artması sonucunda da Divan Edebiyatı ortaya çıkmıştır.

Hazırlayan: Melih Özdamar
İçeriklerimiz, pdf anlatımlar dahil, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nca korunmaktadır. Telif haklarının herhangi bir şekilde ihlali, başka yerlerde isimsiz yayımlanması, çeşitli kitap kaynaklarında izinsiz yer alması, içeriğin izinsiz kopyalanıp başka bir isimle tanıtılması vb. ile yapan kişi, kişiler veyahut kurumlar hakkında gerekli işlemler başlatılacaktır. 
 Türkçe ve Edebiyat yönetimi.
Daha yeni Daha eski